18 Ekim 2021 Pazartesi

Adana Eski Milli Eğitim Müdürü ve 7 kişi Tutuklandı

 

Adana Eski Milli Eğitim Müdürü ve 7 kişi Tutuklandı




Adana’da İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün açtığı ihalelere fesat karıştırdıkları ve devleti yaklaşık 60 milyon TL zarara uğrattıkları iddiasıyla gözaltına alınan 87 adliyeye sevk edildi. Adana Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün açtığı ihalelere fesat karıştırıldığını ve devletin yaklaşık 60 milyon TL zarara uğratıldığını belirledi.

12 Ekim 2021 Salı

Ekran Görüntüleri Yakalamak için Win + Shift + S kullanın

 

Ekran Görüntüleri Yakalamak için Win + Shift + S kullanın

Google “Çeviri Uzantısı” Ekleme

 

Google “Çeviri Uzantısı” Ekleme

17 Ağustos 2021 Salı

 

17 Ağustos 1999 Depremini ‘’Derin Uğultu’’ Deprem Belgeselimizin Tanıtım Filmi İle Anıyoruz







2 Ağustos 2021 Pazartesi

Azra Gülendam Haytaoğlu tecavüz edilip vahşice öldürülmüş olarak bulundu.

 

Azra Gülendam Haytaoğlu tecavüz edilip vahşice öldürülmüş olarak bulundu.

YÜREĞİR BELEDİYESİ MANAVGAT’A YARDIMA GİTTİ

 

YÜREĞİR BELEDİYESİ MANAVGAT’A YARDIMA GİTTİ

Yenişehir Belediyesinden emziren annelere destek

 

Yenişehir Belediyesinden emziren  annelere destek

Mersin Yenişehir Belediyesi, Yenişehir sınırları içerisinde yaşayan yeni doğum yapan annelere yönelik ‘Anne Sütü ve Emzirme Danışmanlığı Projesi’ni hayata geçirdi. 

Mersin Yenişehir Belediyesi hayata geçirdiği ‘Anne Sütü ve Emzirme Danışmanlığı Projesi’ ile bebeklerini emzirmekte güçlük çeken annelere destek oluyor. Projeyle Yenişehir sınırları içerisinde yaşayan ve 0-28 günlük bebeği olan annelere danışmanlık hizmeti veriliyor.  

Mersin İl Sağlık Müdürlüğü’nden anne sütü ve emzirme danışmanlığı konusunda eğitim alan ve bu eğitimler sonunda Sağlık Bakanlığı onaylı belge alan Yenişehir Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü hemşireleri edindikleri bilgi ve donanımla, 0-28 gün aralığındaki bebeklerini emzirmekte güçlük çeken annelerin sorununu çözüme kavuşturuyor.  Danışmanlık hizmetinden yararlanmak için başvuru yapan annelere, ev ziyaretlerinde bulunan hemşireler sorunu yerinde tespit ederek doğru emzirme yöntemini uygulamalı olarak gösteriyor.  Görüşmelerde anne ve bebeğin sağlık durumları da gözlemlenerek, herhangi bir sorunla karşılaşılması durumunda gerekli yönlendirmeler yapılıyor.  Yapılan ziyaretlerde, içerisinde anne sütünün önemi, doğru emzirme yöntemleri ve daha birçok önemli bilginin yer aldığı kitapçık ile anne- bebek çantası da hediye ediliyor.


Devamı

4 Mayıs 2021 Salı

CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA YAKALAMA VE GÖZALTINA ALMA

 CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA YAKALAMA VE GÖZALTINA ALMA




Yakalama ve gözaltı bir koruma tedbiridir. Koruma tedbirlerine, insan hakları ve temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturdukları için ancak kanuni bir dayanak varsa başvurulabilir. Koruma tedbirleri geçicidir. Bu nedenle hüküm verilinceye kadar devam edecek diye bir kural yoktur. Gecikmede sakınca yoksa yine bu tedbire başvurmaya gerek yoktur.
Yakalama, hakim veya mahkeme kararı olmadan suç şüphesi altında bulunan şahısların özgürlüklerinin geçici olarak kısıtlanmasıdır. Uygulamada yakalama kavramı, daha çok şüpheli veya sanığın alıkonulması fiili durumunu anlatmaktadır.
Yakalama, suç işlediği yönünde hakkında kuvvetli iz, eser, emare ve delil bulunan kişinin gözaltına veya muhafaza altına alma işlemlerinden önce özgürlüğünün geçici olarak ve fiilen kısıtlanarak denetim altına alınmasını ifade eder (Yakalama, İfade Alma ve Gözaltına Alma Yönetmeliği m.4).

Devamı

Öğrenci yurtlarında kişiye özel fiyatlandırma devri kapanıyor!

 Öğrenci yurtlarında online rezervasyon dönemi başladı!

Pandemi nedeniyle son 3 dönemdir %5 dolulukla faaliyetlerini sürdüren öğrenci yurtları, yeni eğitim dönemi için umutlu. Bu kapsamda yatırım yapan sektörde, önemli bir hamle öğrenci yurtlarındaki rezervasyon süreçlerini dijital ortama taşıyan Eyurtlar.com’dan geldi. Platform, daha şeffaf ve kolay bir rezervasyon sistemi oluştururken, kişiye özel fiyatlandırmanın önüne geçmeyi de amaçlıyor. 



Devamı

DİSK’in yarım yüzyıllık yayın arşivi erişime açıldı!

 

DİSK’in yarım yüzyıllık yayınları, kitapları, araştırmaları ve broşürleri elektronik erişime açıldı. DİSK yayın arşivi meraklılarıyla buluşuyor. DİSK-AR web-sitesinde bulunan “DİSK Yayınları Arşivi” sayfasında DİSK’in 13 Şubat 1967’deki kuruluşundan bu yana yayımlanan yayınlarına yer veriliyor. Şu anda 1967-1980 arası basılan 29 DİSK yayını erişime açıldı. Önümüzdeki günlerde yeni yayınlar yüklenmeye devam edecek.




Sayfaya ilk eklenen kitap ve broşürler 1967 ve 1980 arası yayınların bir kısmını oluşturuyor. Eksik yayınlar zamanla taranarak siteye eklenecektir.

Devamı

Ayhan Barut, buğday fiyatının en az 2 bin 500 lira olmasını istedi

 ADANA – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ayhan Barut, Türkiye’de en erken buğdayın yetiştiği Çukurova’da hasada sayılı günler kala buğday üreticileriyle buluşup taban fiyatının tonda en az 2 bin 500 lira olarak açıklanmasını istedi. AKP iktidarı döneminde buğday ithalatına 15 milyar dolar ödendiğini anımsatan Barut, “Buğday fiyatı tonda 2 bin 500 lira olmalı, AKP ithalat sevdasından vazgeçip yerli çiftçimize ve tarımımıza destek vermelidir” dedi.

BUĞDAY TARLALARINI GEZDİ

Adana’nın Karataş Ovası’ndaki Mayıs ortasından itibaren hasat yapılacak buğday tarlalarında incelemelerde bulunup çiftçilerle görüşen CHP Adana Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ayhan Barut, üretici köylülerin dertlerini dinledi, çözüm taleplerini not aldı. Gübreden mazota dek üretim maliyetlerindeki fahiş artıştan yakınan çiftçilerin durumunu yerinde gören Barut, “AKP iktidarı çiftçinin halini görmemeye devam ediyor. Tarımda tüm girdi maliyetleri fahiş oranda artıyor ancak çiftçinin feryadını görmezden gelen iktidar adım bile atmıyor” diye konuştu.


Devamı

Ünlü isimler TrafikKazalarınaDurDe diyor!

Dünyada her 24 saniyede 1 kişi trafik kazasında hayatını kaybediyor!

Trafikte Haklarım Derneği, ünlü isimlerle birlikte trafik kazalarındaki can kayıplarına DUR diyor! 

Dünya 24 saatte kendi etrafındaki turunu tamamlarken, dünya üstünde herhangi bir yerde meydana gelen trafik kazalarında toplam 3.600 kişi hayatını yitiriyor. Bu da her yıl 1,3 milyon kişiden fazlasına işaret ediyor. Trafikte Haklarım Derneği, 1-7 Mayıs tarihlerindeki Trafik Haftası’nda, herkesi trafik kazalarına dur demeye davet ediyor.

En az Covid-19 kadar önemli bir halk sağlığı sorunu olan trafik kazalarında dünya genelinde her 24 saniyede bir kişi, her yıl 1.3 milyondan fazla kişi hayatını kaybediyor. Türkiye’ de 2015 – 2019 yılları arasında trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısının 34 bin 405,  yaklaşık 1.5 milyon kişinin ise yaralandığı  biliniyor. Tüm bunların yanında sevdiğini kaybetmenin acısını veya engelli kalmanın çaresizliğini yaşayan sayısız insan bulunuyor. İstatistikler trafik kazalarının büyük bir çoğunluğunun öngörülebilir ve önlenebilir olduğu gösterirken, alınacak tedbirlerin başında trafik kurallarına uymak geliyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok farkındalık çalışması sürerken, önemli bir hamle Trafikte Haklarım Derneği’nden geldi. Derneğin kurucusu Yasemin Usta’nın geçtiğimiz yıl Trafik Haftası’nda başlattığı #TrafikKazalarınaDurDe adlı bir sosyal medya kampanyasına ünlüler, trafik mağdurları başta olmak üzere 7’den 70’e binlerce kişi destek vermişti. Dernek, trafik kazalarındaki can kayıplarına dur diyebilmek amacıyla bu yıl da 1-7 Mayıs tarihleri arasındaki Trafik Haftası’nda kampanyayı sürdürme kararı aldı. 

Mayıs ayı boyunca trafik mağdurları ve ünlü isimler TrafikKazalarınaDurDe diyor!

Devamı

14 Şubat 2021 Pazar

ESNEK ÇALIŞMA, PANDEMİ VE KADIN

 



Kısmi süreli çalışan kişilerin %72 si kadın.

Emekli olan kadın, ev içi emeği, torun bakımı, eş bakımı yüklerini hiçbir zaman omuzlarından atamıyor

Patriyarkal kapitalizmin yıllardır değersizleştirip bedavalaştırdığı, kadının omuzlarına doğal bir yükmüş gibi yüklediği ev içi emek ve esnek çalışma modeli arasındaki bağlantının ne kadar güçlü olduğu ve son günlerde pandemiyle ne kadar daha belirginleştiği konusu üzerine bir şeyler yazıp, paylaşmak istedim.

Esnek çalışma modeli, sermayenin ihtiyaçları değiştikçe, emek sürecinin ve sömürü şeklinin de değiştiğinin en açık göstergesidir aslında. Çünkü esnek çalışma, ya da o tatlı isimleriyle “flexible”, “part-time” çalışma, emek sömürüsünün yeni bir şeklinden başka bir şey değildir.

Biz onu sevelim diye, yani sömürülürken yüzümüzde gülümseme eksik olmasın diye çok farklı ambalajlarla bize sunulmaya devam edilmektedir. Esnek çalışma modelinin en lezzetli lokması ise ne yazık ki yine biz kadınların emeğidir!

Ülkemizde sermaye, 1980’lerden itibaren enformal istihdam olarak da ifade edebileceğimiz, üretim sürecini esnekleştirme hareketini yönetmektedir. Ancak esnek çalışmanın hayatımıza bu denli girişi 2000’li yıllardan sonra çok daha büyük bir ivme kazanmıştır. Hatta 2003 yılında yürürlüğe konulan yeni iş yasası, esnek üretim sürecinin yasal dayanağı olmuş ve kadınların kendini kurtaramayacağı bir bataklık haline dönüşmüştür.

Esneklik; çalışma yeri, çalışma zamanı, iş gücü miktarı, çalışma süresi ve ücret miktarı gibi konularda serbestlik yaratmıştır. Bu durum emekçinin lehine bir durummuş gibi gösterilse de aslında sermayenin istediği bir durumdur.

 Biz kadınlar iş saatlerimizi hayatımıza uydurduğumuzu düşünürken, aslında kendi hayatlarımızı, sermayenin takvimine uydurduk.

Biz kadınlar, esnek çalışma saatleri sayesinde iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir aşçı, iyi bir temizlikçi, iyi bir evlat belki iyi bir gelin olabilecek, üstelik bütün bu özelliklerimize para kazanabiliyor olmayı da ekleyerek annelerimizin yıllarca kulağımıza küpe ettiği “ekonomik bağımsızlığın olsun, aman kocanızın eline bakmayın” tembihlerini de yerine getirmiş, vicdanı rahat bireyler olabilecektik.  

Aynı duruma patriyarkal kapitalizm cephesinden bakarsak, kadınlar hem sermayeye karlı olanaklar sunacak, erkeklere göre daha ucuz olan emeklerini birtakım sosyal güvencelerinden de muaf kalarak, daha da ucuz hale getirecek ve ataerkil ilişkileri muhafaza ederek erkekler için dönen bu dünyanın döngüsünü de koruyabileceklerdi. İste bu nedenlerden, TUİK verilerine göre, kısmi süreli çalışan kişilerin %72 sinin kadın olduğunu görmekteyiz.

Kadınların vermiş olduğu emeği değersizleştirme ve ücretsiz olarak sundukları ev, çocuk, yaşlı ve hasta bakımına devam edebilme süreci, içinde bulunduğumuz pandemi döneminde daha da can yakar hale geldi.

Buradan itibaren yazdıklarımın hiçbirini, öyle istatistiklere ve araştırmalara dayandırmadan, sadece kendimden ve çevremdeki diğer kadınlara dair gözlemlerimden sonuçla yazdığımı belirterek devam edeyim.   

Pandemiyle birlikte biz öğretmenler de esnek çalışma mutluluğuna nail olduk. Ders saatlerimiz 20.30 ‘a kadar sürebilen tümüyle düzensiz, tamamıyla erkek dünyasına göre tasarlanmış halde, bize sunuldu.

Yönetim kurulunda olduğum sendikamla birlikte,  bu dayatılan esnek çalışma saatleriyle ilgili bütüncül bir mücadele vermeye çalıştıysak da, başka sendikalarca esnek çalışmanın, ek ders karşılığında kabul edilir olarak yorumlanması, mesleki anlamda hepimiz için büyük bir kaybedişe sebep oldu.

Üstelik bu kaybediş, “ek ders kazanımı” adı altında bu meslektaşlarımız tarafından ne yazık ki sendikal bir zafer olarak görülüp, kutlandı.

Sermaye – işçi ilişkisinin belki en korunaklı tarafında, devlet güvencesi(!) altında çalışan bir öğretmen ve bir bekar anne olarak pandemi sürecinde yaşadığım olumsuzlukları şöyle bir özetlemek isterim.

Okulların kapanmasıyla oğlumu ve kendimi 24 saat aynı evin içinde oradan oraya koştururken buldum.

Oğlumun disleksi tanısıyla ağırlaşan ilk öğretim sürecine şimdi de ekranın başından devam etmek durumundaydık ki bize destek olabilecek ne ulaşılabilir bir özel eğitim kurumu, ne de ulaşılabilir ücretlerde bir ders desteği imkanı vardı.

Dikkat eksikliği, disleksi veya herhangi başka olumsuz koşulu olan annelere sorun bakalım, bu dönem onlar için nasıl geçti ve geçmekte?

Bu durumumuzun yanı sıra, gelirimiz düşmüş ve harcamalarımız eskiye oranla çok fazla artmıştı. Yemek, temizlik, doğalgaz, elektrik, internet ve teknolojik donanım giderleri bizi acımasızca köşeye sıkıştırmış üstüne bir de can havliyle covid+ olmamak için verdiğimiz mücadelenin giderleri de eklenmişti.

Sağlık hizmetlerinin metalaşması, eczanelere maaşlarımızın yarısını bırakıp çıkmamızla kendini iyice gösterir olmuştu.

Bütün bu maddi olumsuzlukların üstüne, çevirmek gereken ağır bir ev yükü süreci de üstümde kalmıştı. Yemek yapmanın, temizlik yapmanın, kendi derslerime girmenin ve oğlumun bilgisayarın diğer tarafından asla dikkatini toplayamadığı o derslerini tekrarını yapmanın, zamansal karşılığı 24 saate sığmaz olmuştu.

Bütün bu olumsuzlukların beni boğazladığı bir cenderede tam bir yıldır mücadele vermekteyim, kıymetli okuyucular.

Hayatımın belki de en zor dönemi olan bu dönemde kadınlık konusunu çok daha etraflıca düşünüyorum diyebilirim.

Benim yaşadığım bu süreç, birçok evli anne, yalnız kadın için de çok benzer yoruculukta geçmekte tabi ki. Aslında kadın olmak ortak paydasında pandeminin bütün zorlukları en çok bize fatura edildi.

Uzaktan eğitim sisteminin yürümediği yerde kadın “öğretmen” olarak devreye girdi, pandeminin sıkıştırdığı ekonomik koşullarda kadın yemek üreten ve emek üreten ev işçisi olarak devreye girdi, sağlık güvencelerinin el vermediği yerde ise kadın “hasta ve yaşlı bakıcı” olarak devreye girmişti.

Yani bu geminin bütün su alan yerlerini emeğini ve bedenini kullanarak, yine kadın kapatmaya çalışıyordu.

Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki, sosyal devlet anlamında iyi çalışmayan devlet mekanizmaları her zaman kadın emeği sömürüsüne zemin hazırlıyor. Evli kadınlar çocuklarının, eşlerinin ve evlerinin bakımıyla sömürülürken, yalnız kadınlar ailelerinin bakımı veya hasta olan kişilerin bakımıyla aynı sömürüyü farklı şekillerde yaşayabiliyor.

Covid +  olduğunda çocuklarını bırakıp hastaneye yatamayan annelerin istatistiğini ne TÜİK tutabiliyor ne de kimse merak edip, gündeme taşıyor. Dört duvarın içinde çocuklarına hem ders desteği, hem de çocuğunun mutluluğu için oyun desteği sunmaya çalışan kadın, sizce bir yıldır ne kadar uyuyor ve ne kadar rahat uyanıyor?

Zaten ülkemizde kadınlar tam mesai ile çalışıp emekliliği hak etse bile hiçbir zaman erkekler kadar emekli olamıyor. Emekli olan kadın, ev içi emeği, torun bakımı, eş bakımı yüklerini hiçbir zaman omuzlarından atamıyor çünkü…

Türkiye’de kadın olmak zor. Pandemide kadın olmak daha da zor. Pandemi şartlarında Türkiye’de kadın olmak ise vay arkadaş vay…

Biz kadınlar hep yukarı bakıp mutlu olacak şeyler bulmak konusunda uzman olsak da, sermayeye karşı farkındalığı ve mücadelesi olan kadınlar olmaktan vazgeçmemeliyiz. Yıllardır sürdürdüğümüz mücadelemize saygıyla, hepinizi kucaklarım… Dirençle kalın…

Buket Altınok

SEVGİ GÜNÜ (Hayal’et Sevgili)

 




Başrol oyuncusunu arayan kapalı gişeyim hayat sahnesinde

Her altyazıda bağırdığımdı bir’ler basamağından ayrılmak istediğim!

Yüreğimde varmayı hedeflediğim bir cennetim vardı aslında
Şimdilerde avuçlarımda bir tutam hayalle süslüyorum yarınlarımı!
Kavuşulamayan gerçeklerin üzerinde hopluyor çocuk yanlarım
Hayal etmekten alamıyorum kendimi
Kocaman yaşıma rağmen tek kaybetmediğim heyecanlarım diziliyor ayak uçlarıma, yürüyorum
Yağmurlu bir günde dokunuyorsun dudaklarıma, hafif tuzlu yanlarınla kanıyor yine yaram, Üzgün bir çocuk gibi ıslak ıslak geziyorum küçücük yara bantlarına sığmayan büyük yaralarımla!

O yüzden bazen dalıp gözden kaybolmak istiyorum ama benim hiç denizim olmadı biliyor musun?
Suları çekilmiş yüreğimde kurumaya yüz tutmuş topraklarım var sadece, çekiyorum iyi gelenleri kıyılarıma, kalanını kusuyorum hayatın avuçlarına
Çok sonra öğreniyorum, gökyüzü olmasa içine daldığım denizin mavi olmadığını…
Dünyanın yasası bu değil mi zaten, aya bakarken yıldızlardan olmak, kardan adam yapacam diye soğuğa teslim olmak!

Oysa güneşi kucaklayıp uyumak istiyorum bu gece
Öyle yorgunluklarım var ki hayata dair, desteksiz sevemiyorum!
Tut ellerimden, tutayım ellerinden
Yoksulluğum, hayal ettiğim gözlerine olan açlığım
Çık artık boşluklarımdan, gerçeğe dönüştüğünü görme ümidiyle bekliyorum
İçimde sevdana dair tek bir harfi gizlemeden, yüreğinde kaç yorgunluk var bilmeden
Bir gün bir yerlerde aynı bankta güneşin batışını izlemek istiyorum
Hayal/et sevgilim!

Ellerim ellerine dokunuyor ve sarsılıyor yüreğimizdeki gecekondular
Ve bir aşk başlıyor yeniden
Harcına milyonlarca sevgi eklediğim
Dünü silip, yarını düşünmediğim
Her sabah bir kelebek gibi avuçlarına doğup
Akşama gözlerinde kaybolacağım bir aşk dileniyorum /senden
Yastığıma sığınıp sana uyumak
Ve bir daha gözlerimi açmak istemiyorum…

Gülay MORGÜL

MEVSİMLİK İŞÇİLİKTEN, EĞİTİM SEN YÖNETİCİLİĞİNE



Röportaj: Emin İncesoy – Ahmet Karagöz

Ahmet Karagöz: 10 Mart 1965 tarihinde Elbistan’da doğdu. Evli ve bir erkek çocuk babasıdır. İlköğrenimini Elbistan’da, or­taöğrenimini Gaziantep’te tamamladı. 1987-1991 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü’nde okudu ve ziraat mühendisi oldu. 1993-1996 tarihleri arasında Çukobirlik Genel Müdürlüğü bünyesinde mevsimlik işçi olarak çalıştı. 13 Mayıs 1997 – ­29 Ekim 2016 tarihleri arasında MEB’de öğretmen olarak görev yaptı. 2011-2014 yılları arasında Eğitim Sen Adana Şubesi’nde Örgütlenme Sekreteri olarak görev yaptı. 2014-2017 yılları arasında Eğitim Sen Adana Şube Başkanlığı görevinde bulun­du. Eğitim Sen Adana Şube Başkanıyken Eğitim ve Bil­im Emekçileri Sendikası’nın 10. Olağan Genel Kurulunda Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. Halen Eğitim Sen Genel Mali Sekreteri olarak görev yapmaktadır. 29 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan 675 sayılı KHK ile öğretmenlik görevinden ihraç edildi. Halen ihraç olan Ahmet Karagöz KESK üyesi anı zamanda TMMOB ve ADD üye­sidir.

KARAGÖZ; “YENİ BİR ANAYASA’DA KHK’LILAR LEHİNE BİR SÜRECİN İŞLEMESİNİ BEKLEMEK, BEKLENTİLERİMİZİ SUYA YAZMAKTIR.”  

Emin İncesoy: Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden birisi olan “Boğaziçi Üniversitesi’ne Rektör” Atanmasıyla ilgili Eğitim Sen’in yaklaşımı nedir?

Ahmet Karagöz: Üniversiteler bilim üreten merkezlerdir. Siyasi erk üniversitelerde elini çekmeli, YÖK lağvedilmeli ve üniversitelerin özerkliği acilen ilan edilmelidir. Akademik ve bilimsel özgürlüklerin var olduğu üniversitelerde yetişen gençler ülkeleri için umut ve ışık kaynağıdırlar. Rant ve tek adama dayalı siyaset, bilime müdahale ederse, üniversite kapılarına kelepçe vurulursa; ülkemiz, bilimi önceleyen ülkelerin esaretinde asla kurtulamaz.  Boğaziçi Üniversitesi özelinde gündeme gelen ancak tüm üniversiteler açısından norm haline gelen ve akademik etik, ahlak ve hukuk normları hiçe sayan bir şekilde yapılan rektör atamaları kabul edilemez. Üniversitelerin karar alma süreçlerinde ve yönetim mekanizmalarında tüm yetkiyi akademiden ve dolayısıyla akademisyenlerden alarak tekleştiren ve hiçbir akademik teamülle bağdaşmayan bir şekilde atanan Melih Bulu derhal istifa etmelidir. Rektör akademik özgürlüklerin gözetildiği ve demokratik süreçlerin işletildiği bir sistemle seçilmelidir. Meselenin aslı budur ve bu eksende tartışılmalıdır.  Üniversiteler ekseninde gelişen bu tek tipçi ve partizan yaklaşımların karşısında oluşan toplumsal duyarlılık önemsenmeli ve her zaman demokratik işleyiş esas alınmalı ve demokratik taleplere saygı duyulmalıdır.

Emin İncesoy: MEB tarafından yapılan açıklamada 15 Şubat’ta köy ve özel okullar ayrıca bağımsız anaokullarının açılacağı 1 Mart’ta da okulların kademeli açılacağı belirtildi. Öğrenci ve öğretmenler bu sürece ne kadar hazır?

Ahmet Karagöz: Pandemi süresince aralıksız bir şekilde sanayi sitelerinde, fabrikalarda, AVM’lerde, tarlalarda milyonlarca işçi alın teri dökerek çalıştı ve çalışıyor. Söz konusu sermayenin çıkarı ise siyasal iktidar, Covid-19’un altını değil, üstünü çiziyor. Eğitimde eşitsizliğin zirve yaptığı bu dönemde, milyonlarca öğrenci ile birlikte dezavantajlı diye tanımladığımız, mülteci konumundaki ailelerin eğitim çağındaki çocukları, tarım işçisi ailelerin eğitim çağındaki çocukları, zihinsel ve bedensel engelli çocuklarımızın hiçbir şekilde eğitime erişemediği günleri birlikte yaşıyoruz. Saraya, savaşa, sermayeye aktarılan kaynaklar eğitim alanına aktarılmış olsaydı, eğitim çağındaki bütün çocuklarımız için eğitimde fırsat eşitliği ile ilgili koşullar yaratılmış olurdu. Velilerimizin, öğrencilerimizin ve eğitim emekçilerinin sağlığını önemsiyoruz. En kutsal hak, yaşam hakkıdır. Eğitim emekçilerin iki doz aşısı tamamlanmalı, pandemiye ilişkin diğer bütün tedbirler devlet tarafında alınmalı ve okullarda seyreltilmiş sınıflarda yüz yüze eğitime başlanmalıdır. Dünyanın ve Avrupa’nın birçok ülkesinde Covid-19’a ilişkin tedbirler alınarak okul öncesi ve ilkokullarda eğitime ara verilmeksizin eğitim- öğretim faaliyetleri devam etmektedir. Köy okulların ve bağımsız anaokullarının 15 Şubat’ta açılmasını önemsiyoruz. Bakan Selçuk, 15 Şubat’ta özel okulların da açılacağını ifade etti. Özel okulların açılıp, kamusal eğitim veren devlet okulların ise pandemi nedeniyle kapalı olması; devletin ayıbı ve riyakarlığı olarak nitelendiriyorum. Özel okullara aktarılan kaynaklar kesilmeli, kamusal eğitim veren devlet okullarına aktarılmalıdır. Yanlış sağlık politikaları nedeniyle eğitim emekçileri ve öğrencilerin kaygı ve korkuları had safhada. Aşılamada öncelik eğitim emekçilerine ve öğrencilere verilerek bu kaygı ve korkular giderilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı covid-19 nedeniyle seyreltilmiş sınıflarda, eğitim ve öğretim de süreklilik için en az 100 bin yeni öğretmenin atamasını acilen gerçekleştirmesi bir zorunluluk olarak görmelidir. Özü itibariyle tedbirler alınmalı ve okullarda yüz yüze eğitime bir an önce başlamalıdır.

Emin İncesoy: Yaklaşık bir yıldır aksayan eğitim-öğretime rağmen öğrenciler birçok sınava girmek için hazırlanıyor. Aslında bu süreç eğitimde ki eşitsizliği de fazlasıyla derinleştirdi. Adil olmayan koşullarda gerçekleştirilecek bu sınavlar karşısında sendikanızın tutumu nedir?

Ahmet Karagöz: Sosyal devletin temel görevlerinden biri de eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktır. Eğitim Sen, öğrencileri birbiriyle yarıştıran, öğrencileri eleyen ve yine öğrencilerde kaygı, korku ve strese neden olan sınavlara hayır demektedir. Eğitim Sen, bilimsel temelde yürüttüğü ve tamamladığı Demokratik Eğitim Kurultay’larıyla sınavsız eğitim modeli somutlaştırmış ve çözüm önerileriyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığına da sunmuştur.  Öğrencilerin ilgi, yetenek ve becerilerini ortaya çıkaracak sınavsız bir eğitim modeli mümkün iken, sınavlı eğitim modelinde ısrar edilmesinin altındaki, vazgeçemedikleri temel espri ranttır. Pandemi nedeniyle eğitime erişemeyen öğrenci sayılarını Milli Eğitim Bakanlığı maniple etse de, ülkemizde 6 milyon öğrencilerimizin teknik altyapı yetersizliği ve bilgisayar, tablet ve telefon yokluğu nedeniyle eğitime erişemediği bilinen bir gerçektir. Özel okullardaki öğrenciler salgının başından itibaren uzaktan eğitime erişimde hiçbir sorun yaşamazken, devlet okullarında bu sorunun hala devam ediyor olması kesinlikle kabul edilemez. Eğitime erişemeyen ve özel eğitim kurumlarında birebir eğitim alan öğrencilerin aynı sınava tabi tutulması vicdansızlıktır. Bu vicdansızlıkta ısrarcı olanları teşhir etmek Eğitim Sen’in görevidir.

Emin İncesoy: Kamu emekçileri uzun bir süredir 3600 ek gösterge için mücadele etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2018 yılında din görevlisi, öğretmen, hemşire ve polise ek gösterge müjdesi biçiminde bir açıklama yapmıştı. Fakat herhangi bir gelişme olmadı. Konuya ilişkin değerlendirmeniz nedir?

Ahmet Karagöz: “Aldatılanlar,” kamu çalışanlarının oylarını almak için, kamu çalışanlarını oyalama ve aldatma taktiği olarak 24 Haziran 2018 yılında yapılan yerel yönetim seçimleri öncesi; din görevlisi, öğretmen, hemşire ve polise 3600 ek gösterge üzerinde ekonomik taleplerinin karşılanacağını müjdelemişlerdi. Sonrasında hükümetin birinci 100 günlük eylem programında yer alması, ardında 3600 ek göstergenin ikinci 100 günlük eylem programında yer alması, sonrasında Milli Eğitim Bakanının, ’24 Kasım’da öğretmenlere ek gösterge ile ilgili müjdeleri’ olacağını söyleyerek beklentiyi öğretmenler açısında sürdürmesi… Ancak 24 Kasım 2018 tarihinde MEB yetkilileri ek gösterge ile ilgili bir açıklama yapmadıkları gibi gün içinde ‘3600 ek gösterge’ ibaresi geçen bir tek cümle dahi kuramadı. Genelde kamu çalışanların tamamı özelden öğretmenler yokluk ve yoksulluk yaşamaktadır. Kamu çalışanların insan onuruna yakışır bir yaşam sürdürebilmeleri için 3600 ek gösterge başta eğitim emekçileri olmak üzere bütün kamu çalışanlarına verilmelidir. 3600 ek gösterge iktidar tarafından lütuf olarak istediklerinde, istediklerine verecekleri veya vermeyecekleri bir tartışma düzleminde yürütülmektedir. Bizim açımızdan ise asıl tartışma bir hakkın nasıl elde edileceği ve nasıl yaşama geçeceği ile ilgilidir. Bu nedenle bütün diğer haklarımız için yürüttüğümüz mücadeleyi 3600 ek gösterge içinde sürdürme kararlılığını, sürdürmeye devem edeceğiz. Yani 3600 ek gösterge Eğitim Sen’in temel taleplerinden biri olarak gündemimizde yerini korumaktadır.

Emin İncesoy: 15 Temmuz sonrası içinde sendikanızın üyelerinin olduğu binlerce kamu emekçisi ve işçi ihraç edildi, basın yayın organlarının yanı sıra birçok kurumda kapatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa değişikliğini de gündem yaptığı bir süreçte KHK’lılar lehine bir sürecin işlemesi ne kadar mümkün?

Ahmet Karagöz: 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL ilan edilerek KHK’lerle 140 bini aşkın kamu çalışanı, kamudan ihraç edilmişti. Darbe ve darbe girişimlerine karşı net politik duruşu olan Eğitim Sen’li 1602 üye ve yöneticisi hiçbir gerekçe sunulmadan KHK’lerle ihraç edildi.10 binlerce üyesi açığa alındı. Binlerce üyesi sürgüne gönderildi. Darbe girişimini fırsata çeviren siyasal iktidar, planlı ve programlı bir şekilde bütün sendikal faaliyetlerimizi suç kapsamında değerlendirmiş üye ve yöneticilerimizin adli ve idari olarak yargılanmalarını sağlamışlardı. Bu baskı ve zulüm süreci halende devam etmektedir. Emekçiler, ihraçlarla, sürgünlerle, açığa alınmalarla, tutuklamalarla uğraşırken, AKP ve MHP inşa ettikleri yeni bir rejimle hukukun en temel ilkelerini ayaklar altına almışlardır. Yargının tamamen siyasallaştığı, Anayasa mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, uygulatılmadığı, ihraç üyelerimizin dosyalarının karara bağlanmasına izin verilmediği bir süreçte aynı zihniyet ve anlayışın olası Anayasa değişikliği hiçbir şekilde ülkenin demokratikleşmesine, yoksul emekçi halklara ve işçi sınıfına katkı sunmayacaktır. Parlamenter sisteme karşı, İnşa edilen yeni rejimi güçlendirecek bir Anayasa değişikliği yapılmak istenmektedir. İnsan hak ve özgürlüklerini yok sayanların, yapacakları yeni bir Anayasa’da KHK’lılar lehine bir sürecin işlemesini beklemek, beklentilerimizi suya yazmaktır.  

Link: HaberGüven

Adana Eski Milli Eğitim Müdürü ve 7 kişi Tutuklandı

  Adana Eski Milli Eğitim Müdürü ve 7 kişi Tutuklandı Adana’da İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün açtığı ihalelere fesat karıştırdıkları ve devle...